Hemofili Nedir? Kalıtım Üzerine Felsefi Bir Bakış Filozoflar, insanın varoluşunu uzun yıllar boyunca sorguladılar; bedenin, ruhun ve düşüncenin karmaşık ilişkisini anlamaya çalıştılar. Sağlık, hastalık, kader ve kalıtım, bu sorgulamanın temel taşlarından biridir. Hemofili, bir hastalık olmanın ötesinde, insan varlığının ontolojik, epistemolojik ve etik boyutlarını anlamamıza yardımcı olan derin bir fenomendir. Bu yazıda, hemofiliyi sadece biyolojik bir problem olarak değil, felsefi bir perspektiften, kalıtım bağlamında ele alacağız. Ontolojik Perspektif: Hemofili ve Varlık Ontoloji, varlık bilimi olarak, bir şeyin ne olduğunu ve nasıl var olduğunu sorgular. Hemofili, bir bireyin kanının pıhtılaşmaması sonucu, dış etkenlere karşı aşırı duyarlı hale gelmesini sağlayan genetik bir…
Yorum BırakParlak Fikir Pınarı Yazılar
Sahi hiç düşündünüz mü, bir insan nasıl olur da yıllar içinde “sünepeleşir”? Çocukken hayat dolu, fikirleri güçlü, omurgası dimdik bir insanın, yetişkinliğinde kararsız, çekingen, etkisiz ve edilgen biri hâline gelmesi sadece “kişisel tercih” midir? Yoksa toplumun, ekonominin, ilişkilerin görünmez elleri bizi yavaş yavaş sünepeleştiriyor mu? Gelin, bu kelimenin ardına saklanmış hikâyeyi birlikte çözelim. — Sünepeleşmek Ne Demek? – Bir Kelimeden Fazlası TDK ve Gerçek Hayat Arasındaki Fark Türk Dil Kurumu’na göre “sünepe” kelimesi, “yumuşak başlı, pısırık, kişiliksiz, silik, kendini ezdiren kimse” anlamına gelir. “Sünepeleşmek” ise bunun fiil hâlidir: güçlü, kararlı ya da aktif bir karakterden zamanla edilgen, tepkisiz ve silik…
Yorum BırakHaber Yazma Teknikleri Nelerdir? Antropolojik Bir Perspektiften Bakış Farklı Kültürlerden Haber Anlatımı: Bir Antropologun Girişi Kültürler arası etkileşim ve iletişim, insanlık tarihinin en derin ve karmaşık dinamiklerinden biridir. Bir antropolog olarak, farklı toplumların haberleri nasıl aktardıklarını, kültürel kodlar ve ritüellerle nasıl şekillendirdiklerini anlamak benim için büyüleyici bir keşif yolculuğudur. Her topluluk, bilgi aktarma biçimini, kendi gelenekleri, semboller ve toplumsal yapıları doğrultusunda belirler. Aynı olay farklı toplumlarda farklı anlamlar taşırken, haber yazmanın teknikleri de kültürel bir bakış açısıyla değişkenlik gösterebilir. Bugün, haber yazma tekniklerini bir antropolog gözüyle inceleyeceğiz. Haberlerin yalnızca bilgilendirme amacı taşımadığını, aynı zamanda bir kültürün kimliğini, ritüellerini ve toplumsal…
Yorum BırakGüven Oyu Kalktı mı? Psikolojinin Merceğinden Bir İnsan Davranışı Analizi Bir Psikoloğun Meraklı Girişi Bir psikolog olarak insanların davranışlarını gözlemlerken en çok dikkatimi çeken şeylerden biri, güven kavramının ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduğudur. Son dönemde sıkça duyulan bir soru var: “Güven oyu kalktı mı?” Bu yalnızca politik bir soruya indirgenemez; aslında bireylerin birbirine, kendine ve sisteme olan güvenini sorguladığı derin bir psikolojik sorudur. İnsanlar artık neden bu kadar kolay şüphe ediyor? Neden bir zamanlar güvenle bağlandıkları kurumlara, kişilere veya fikirlere bugün mesafeli duruyorlar? Bu yazıda, güven olgusunun psikolojik katmanlarını bilişsel, duygusal ve sosyal boyutlarıyla inceleyerek, bu sorunun bireysel…
Yorum BırakGüvencesiz Koşul Ne Demek? Felsefenin Işığında Bir Sorgulama Bir filozof için yaşamak, güven arayışıyla belirsizlik arasındaki ince çizgide yürümektir. İnsan, varoluşunun başından beri bir güvence arar: Tanrı’da, toplumda, devlette, bilgi sistemlerinde… Ancak güvencesiz koşul tam da bu arayışın kırıldığı noktada ortaya çıkar. Yani insan, kendini artık hiçbir dış temele yaslayamadığında, “olanın” çıplak gerçeğiyle yüzleşir. Peki güvencesiz koşul yalnızca bir ekonomik terim midir, yoksa ontolojik bir durum mu? Etik, epistemoloji ve ontoloji bu soruya birbirinden farklı ama tamamlayıcı yanıtlar verir. Etik Perspektif: Sorumluluğun Başlangıcı Olarak Güvencesizlik Etik açıdan bakıldığında, güvencesizlik bir eksiklik değil, bir başlangıçtır. Levinas’ın düşüncesinde, insanın “öteki” karşısındaki sorumluluğu…
Yorum BırakKapıcı Elektrik Su Parası Öder mi? Toplumsal Cinsiyet ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir Değerlendirme Topluluğun Vicdanından Yükselen Bir Soru Apartman hayatının görünmeyen kahramanlarıdır kapıcılar… Her sabah merdivenleri silen, çöpleri toplayan, güvenliği sağlayan, kimi zaman bir ihtiyacımız olduğunda ilk koşan kişilerdir. Ancak onların emeğini konuşurken, işin yalnızca fiziksel yönü değil; sosyal, ekonomik ve hatta toplumsal adalet boyutunu da gözden kaçırmamak gerekir. “Kapıcı elektrik ve su parasını öder mi?” sorusu bu noktada sadece bir faturanın kime ait olduğunu değil, aynı zamanda toplumun emekle kurduğu ilişkiyi de sorgulamamıza olanak tanır. Görünmeyen Emeğin Bedeli: Kapıcı Hizmetleri ve Adalet Meselesi Kapıcıların yaşam alanı genellikle apartman…
Yorum BırakBir edebiyatçının kaleminden düşün: kelimeler yalnızca işaret değil, içimizde yankılanan ritimlerdir; anlatılar bizi bazen bir pencereye çeker, bazen bir cihan gibi açarlar zihnimize. “Bir gün ışığı dizisi nerede çekiliyor?” sorusu da yalnızca mekân bilgisi talebi değil; dizi metninin sahneyle kurduğu bağın, gerçek mekanlarla kurulan şiirsel ve simgesel ilişkinin merakıdır. Gelin birlikte bu sorunun izini, edebi temalar ve karakter dünyaları üzerinden takip edelim. Bir Gün Işığı mı, Bir Küçük Gün Işığı mı? Metnin Adı ve Kimliği Türkiye ekranlarında “Bir Küçük Gün Işığı” dizisi vardır ve halk arasında bazen “Bir Gün Işığı” adıyla anılır. Resmî kayıtlara göre dizi, NGM Medya yapımıdır ve…
Yorum BırakAntalya Hangi Oğuz Boyundan? Felsefenin Işığında Kimlik, Tarih ve Varlık Üzerine Bir Düşünme Bir Filozofun Sorgusu: Kimlik Nereden Başlar? Bir filozof, tarihin derinliklerine yalnızca bilgi arayışıyla değil, anlam arayışıyla da bakar. “Antalya hangi Oğuz boyundan?” sorusu, yüzeyde tarihsel bir merak gibi görünür; oysa derinlerde, insanın kendini, kökenini ve aidiyetini anlama çabasının bir tezahürüdür. Bu soru, yalnızca etnik bir soy kütüğünü değil, aynı zamanda varlık, bilgi ve etik arasında kurulan gizli bağları da açığa çıkarır. Antalya, Selçuklu döneminde Yörük ve Türkmen boylarının yerleşim alanı olmuştur. Özellikle Teke Yörükleri olarak bilinen toplulukların kökeni, Oğuzların Kınık, Avşar ve Bayındır boylarına kadar uzanır. Ancak…
Yorum BırakŞimdiki Gribin Adı Nedir? Kelimelerin Çığlığı, Edebî Atımlar ve Hastalığın İzleri Bir Edebiyatçının Daveti: Sözcüklerin Nefesiyle Başlamak Kelimeler, görünmeyeni görünür kılar; bir çağrışım, bir uyumsuzluk, bir fısıltı. Sözcükler diridir, içimizde yanan bir ateşin kıvılcımıdır. Hastalık geldiğinde kelimeler suskun kalmaz — onların dili, bedenin sancısını dile getirir. Şimdiki gribin adı ne olabilir ki? Onu bir adla çağırmak, onu anlamanın, ona tanıklık etmenin ilk adımıdır. Edebiyat, hastalığı yalnızca fizyolojik bir olgu değil, ruha batan bir iz, bir korku gölgesi, bir çaresizlik ironisi olarak okur. Bu yazıda “grip” tespitinin ötesine geçerek; hastalığın adını edebi temalar, karakterler ve metinsel yankılar üzerinden sezmeye çalışacağız. Grip…
Yorum BırakKanaat Ne Demek? Sorularla İslamiyet Işığında Bir Hikâye Bazı kelimeler vardır ki, sadece bir sözlük tanımıyla anlatılamaz; onları anlamak için bir hayat yaşamak, bir yolculuğa çıkmak gerekir. “Kanaat” işte böyle bir kelime… Bugün sana bir kavramı değil, bir ruh hâlini, bir hikâyeyi anlatmak istiyorum. Belki içinde kendini bulacaksın, belki de unuttuğun bir değeri yeniden hatırlayacaksın. İki Yol, Bir Hakikat: Yusuf ve Zeynep’in Yolculuğu Yusuf, kırk yaşlarında, başarılı bir iş insanıydı. Planlı, çözüm odaklı, stratejik düşünen bir karakterdi. Her şeyi daha fazla kazanç, daha yüksek statü ve daha büyük başarı üzerine kurmuştu. “İnsanoğlu çalıştıkça kazanır,” derdi hep. Onun için hayat, hedeflerle…
Yorum Bırak